İhmal varsa depremin suçu ne? - Son dakika haberleri

Deprem Bilimci, Jeofizik Yüksek Mühendisi, Türk Dili Araştırmacısı, gazeteci, yazar Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan (73) çocukluğundan bu güne yaşadıklarını anlattı. Selanik göçmeni ve Toros Yörükʹü olan Prof. Ercan, maddi zorluklar içinde yaşayan bir ailenin dört çocuğundan birisiydi. “Dar günlerde annem bahçeden topladığı otlarla yemek yapar ya da dedemin bahçesinde patlıcan, domates, biberlerle yemekler yaratır, önümüze koyardı” diyen Ercan şöyle konuştu:– 10 Kasım 1947 yılında Aydınʹın Nazilli ilçesi Kurtuluş semtinde, tek katlı bir evde dünyaya geldim. Babam, Atatürkʹün 3 milyon TL narenciye karşılığında Ruslara kurdurduğu Nazilli Basma Fabrikasıʹnda yetişmiş bir motor ustasıydı. İki odalı bir bahçeli, tulumbalı evde dört çocuk kalıyorduk. Babamın düzgün geliri yoktu. 1952-1953ʹlü yıllarda, 5-6 yaşlarında iken, Nazilli sık sık depremlerle ırlanırdı (sallanırdı). Ürpererek anneanneme sorardım; ‘Anneanne bu da ne?ʹ, ‘Zelzele oğlumʹ, ‘Neden sarsıyor?ʹ ‘Bak torunum bu üzerinde yaşadığımız dünya, sarı öküzün boynuzu üzerinde durur. Öküz ırlandıkça, yer de sarsılır.ʹ Bu açıklamayı bir türlü kafama sığdıramıyor, kendi kendime sorguluyordum. Depremle çok erken tanışmıştım. 1950-1960 yılları arasında ise ‘Komünistʹ avına tanık oldum. Komünist olmak, ‘Vebaʹ gibi görülüyordu. Tıpkı bugünlerin Fetöcüsü gibi bir şeydi.Hakkı dedesinin, 20 Ağustosʹta açılan İzmir Fuarıʹna kendisini de götürdüğünü söyleyen Ahmet Ercan, “1953 yılı olmalı. İlk kez denizi görmüştüm. Dedeme bunun ne olduğunu sordum. ‘Denizʹ dedi. İmrenerek seyrediyordum. Çok büyük! Masmavi… Bak bak Ziynet teyze! Gemiler çok güzel yüzüyor! demiştim” diye konuştu.