ESK'ten İstanbul'da 'bütçe' mitingi
ESK'ten İstanbul'da 'bütçe' mitingi
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), “Emekten yana, demokratik halk bütçesi istiyoruz” sloganıyla İstanbul’un Kartal ilçesinde miting düzenledi. KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, “Başlatmış olduğumuz bu mücadeleyi eğer biz büyütemezsek, birleştiremezsek yine kaybeden bizler olacağız. Eğer 14 ve 28 Mayıs süreçlerinde yaşamış olduğumuz bu motivasyon eksikliği ve kaybetmeyi yeniden yaşamak istemiyorsak, daha fazla birleşmek, daha fazla yan yana gelmek, amasız, fakatsız, asgari müştereklerde ortak mücadeleyi daha fazla büyütmek zorundayız” dedi.
KESK, “Emekten yana, demokratik halk bütçesi istiyoruz” sloganıyla İstanbul’un Kartal ilçesinde bugün miting düzenledi. Yüzlerce kişinin katıldığı mitingde konuşan KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, iktidarın baskı politikalarının her geçen gün emekçiler, işçiler üzerinde artarak devam ettiğini belirtti. Bozgeyik, şunları söyledi:
“ANAYASASIZLIK SÜRECİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ: Adeta bir açık faşizmle, bir anayasasızlık süreciyle karşı karşıyayız. Sendikal haklarımıza, toplu sözleşme hakkımıza, grev yapma hakkımıza, örgütlenme özgürlüğümüze, düşünce özgürlüğümüze yönelik her geçen gün antidemokratik uygulamalar artarak devam ediyor. Son yıllarda hayata geçirilmeye çalışılan antidemokratik uygulamalar, sivil darbe niteliğindeki uygulamaların yarattığı siyasi kriz, kaçınılmaz olarak ülkemizde kriz ortamına neden olmuştur. Yıllardır devam eden krizle, hayatımızın her hücresine nüfus eden bir ekonomik krizle karşı karşıyayız. Krizin en önemli nedeni, kapitalist sömürü düzeni ve bu düzenin devam ettirilmesi için uygulanan bölgesel, genel savaş politikaları, militarist politikalar, çatışma politikaları nedeniyle kapitalist sistem tıkanmış ve kendini yeniden organize etmeye açısından savaş politikalarını geliştiriyor. İşte biz KESK, işçiler, emekçiler olarak bu dönemde barıştan yanayız. Bu nedenle tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de demokrasiden, eşitlikten yana politikalarımızı artırarak devam ettiriyoruz.
TTB’YE YARGI DARBESİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ: Siyasi kriz ekonomik krizi, ekonomik kriz ekolojik krizi, ekolojik kriz ise siyasi krizi ülkemizde, dünyada derinleştirmiştir. Şimdi de yeni bir yargı darbesine yönelerek anayasa tartışmaları ile özledikleri ve inşa etmeye çalıştıkları yeni rejimin eksik kalan taşlarını da döşeyerek ülkemizde faşizmi tam olarak kurumsallaştırarak tüm demokratik, siyasi hakları ortadan kaldırmayı hedefliyorlar. İşte daha dün bu ülkede, ‘Savaş bir halk sağlığı sorunudur’ diyen Türk Tabipleri Birliği (TTB), yine pandemide yaşatma mücadelesi yürüten hekimlerin, sağlık emekçilerinin mücadelesine tahammül edemeyeler, Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik açmış oldukları hukuksuz, Anayasa’ya aykırı davayla Merkez Konseyi görevden alınarak yerlerine kayyum atayarak bir yargı darbesi gerçekleştirmişlerdir. Buradan Türk Tabipleri Birliği’nin Merkez Konseyi üyesi yoldaşlarımızın, yol arkadaşlarımızın mücadelesinin yanında olduğumuzu, bu hukuksuzluğa karşı tüm emekçilere demokrasiden, barıştan, eşitlikten yana olan herkesi birlikte ortak mücadele etmeye, buradan KESK olarak davet ediyoruz.
YÖNETEMEME HÂLİ İÇERİSİNDELER: Bugün dünyanın birçok bölgesinde devam eden savaşlar, işgal ve soykırım politikaları artarak devam ediyor. İsrail’in Filistin halkına yönelik işgal ve soykırım politikaları yine ülkemizde uzun süreden beri çözümsüzlük politikalarıyla Kürt sorununun çözümsüzlüğünden kaynaklı savaş, baskı ve kayyum politikaları; ekonomik, siyasi, ekolojik krizi yani kısaca çoklu krizi derinleştirmekle demokratik haklarımıza yönelik baskıları her geçen gün daha fazla artırmaktadır. Ne kadar inkar ederlerse etsinler, artık bir yönetememe hâli içerisindedirler. Günübirlik ve baskıcı politikalarla bu gerçeği örtbas etmeye çalışsalar da artık mızrak, çuvala sığmaz olmuş. Her geçen gün oligarklarla, mafyalarla, çetelerle, AKP-MHP iktidar blokunun içerisine girmiş olduğu kirli ilişkiler, her gün basında sayfalarca yer alıyor. Artık emekçiler, halkımız hayatı çekilemez, nefes alamaz bu baskı politikaları nedeniyle her türlü haklarımıza yönelik saldırıların arttığı bir dönemde bugün sizlerle birlikte İstanbul Kartal Meydanı’nda, Amed İstasyon Meydanı’nda ve Türkiye’nin her yerinde emekten, demokrasiden, haklardan yana, toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin oluşturulması için bu mücadeleyi örgütlemeye, sizlerle birlikte büyütmeye çalışıyoruz. O nedenle bugün her yerde alanlardayız, sokaklardayız.
31 MART’TA YAPILACAK SEÇİM BÜTÇESİ OLDUĞUNU DA GÖRÜYORUZ: Bu siyasi iktidar, militarist, cinsiyetçi, milliyetçi, dinci ve savaş politikalarına sarıldıkça kaybeden bizler, yani emekçiler, halkımız, 7,5 bin TL’ye mahkûm olan 9 milyon emekli oluyor. Yine geçinememe sorunu yaşayan asgari ücretliler oluyor. Öğrenci yurtlarında barınma sorunu olan öğrenciler, yaşamış oldukları sorunlar nedeniyle intihar eden öğrencilerin olduğu bir ülkede hep birlikte demokratik bir Türkiye’nin yaratılması için ortak bir mücadele yürütüyoruz. Şimdi Aralık 13’te Meclis Genel Kurulu’na gelecek yeni bir bütçeyle karşı karşıyayız. Bu bütçeye baktığımızda geçmiş yıllarda olduğu gibi yine iktidar, tercihini sermayeden yana yapan, yandaştan yana yapan ve tercihlerini faizden yana kullanan bir politikayı, neoliberal politikaları kamuyu tamamen tasfiye ederek sermayenin, tekellerin insafına bırakan bir politikayı bütçede ortaya çıkartmaya çalışıyor. Bu bütçeye baktığımızda aynı zamanda 31 Mart’ta yapılacak bir seçim bütçesi olduğunu da görüyoruz.
GERGİNLİĞİ OYA DÖNÜŞTÜRMEYE YÖNELİK POLİTİKALARI TERCİH EDİYORLAR: Nasıl ki 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde bütçeye cari transferler adı altında kamu kaynaklarını kendi yandaşlarına aktararak kendi seçmenini konsolide etmeye yönelik bütçe harcamalarımızı, bizden toplanan vergilerini kendi iktidarlarının geleceği için kullanmışlardır. Bugün Türkiye’deki bu ekonomik krizi daha fazla derinleştirdiklerini görüyoruz. Sarayın bütçesine baktığımızda bütçe hakkımızın tamamen yok edildiğini görüyoruz. Yine bu bütçede vergi adaletsizliğinin daha fazla derinleştiğini, emekçilerin, işçilerin, çiftçilerin, esnafların üzerindeki vergi yükünün daha fazla arttığını görüyoruz. Yine emeğin, milli gelirden almış olduğu payın daha da düştüğünü görüyoruz. Yine bu bütçede her zaman olduğu gibi toplumsal cinsiyete duyarlı bütçelemenin göz ardı edildiğini görüyoruz. Yine bu bütçede 21 yıldır olduğu gibi dini referanslarla yönetilen bir toplumu inşa için kaynakların Diyanet’e, kendi yandaş cemaat ve tarikatlara ayrılarak inanç özgürlüğü inanç özgürlüğü ve laiklik açısından da anayasal haklarımızın ihlal edildiğini ve dini referanslarla toplumu inşa etmeye yönelik, kutuplaştırmayı, gerginliği oya dönüştürmeye yönelik politikaları bu bütçede tercih ettiklerini görmekteyiz.
İŞSİZLİK, İZLENEN POLİTİKALAR NEDENİYLE KRONİK HÂLE GELDİ: Eğer bu bütçe parlamentoda, aralık ayı içerisinde kabul edilirse önümüzdeki dönem halkımızı, emekçileri bekleyen birçok tehlikeyle karşı karşıyayız. Özellikle bu bütçeyle tamamlayıcı emeklilik sistemi adı altında emeklilerin yaşadığı açlık ve yoksulluğun katmerleşmesinden, kıdem tazminatının fona devredilerek tasfiyesinden söz ediyorlar. Yine emekli aylıklarının giderek daha fazla düşürülmesinden bahsediyorlar. Kendi sahte TÜİK rakamlarıyla hazırlamış oldukları orta vadeli programa göre, hedefledikleri enflasyona göre ücretlerimizi artırmayı düşünüyorlar. Yine ülke topraklarının, madenlerimizin, ormanlarımızın haraç mezat yerli ve yabancı sermaye gruplarına peşkeş çekilerek satılmasını hedefliyorlar. Bu nedenle hayat pahalılığı ve işsizlik, ülkemizde izlenen bu politikalar nedeniyle kronik bir hâle gelmiştir.
ASLAN PAYI SERMAYEYE AYRILDI: Türkiye, asgari ücretliler ülkesi hâline dönüştürülmüştür. Emeğin milli gelirden aldığı pay giderek daha fazla düşürülmüştür. Kamu hizmetleri alanı piyasalaştırma, özelleştirme, yatırımların kısılması yönüyle alabildiğine daraltılmıştır. Yine vergi adaletsizliği derinleşmiş, aslan payı sermayeye, patronlara, savunma ve güvenlik adı altında çatışma ve savaşa ayrılmıştır. Bugün temel sorun, krizin faturasının kimler tarafından ödeneceği sorunudur. Ülkeyi yönetenler, her zaman olduğu gibi bugün de yaşanan bu krizin faturasını ücretli kesimlere, kadın emekçilere, genç işsizlere, emekliler başta olmak üzere yoksul halkın sırtına yüklemeye çalışıyorlar. Ülkede yaşanan krizin faturası, sömürü, yağma ve baskı düzeninden beslenen yüzde 1’e değil; bu düzenin mağduru olan yüzde 99’a kesilmek isteniyor. Bizler derin bir yoksulluğa sürüklenirken sermayedarlar, bankalar, yabancı şirketler kârlarına kâr katarak kendi servetlerini ikiye, üçe katlamaya devam ediyorlar.
HALK, DERİN YOKSULLUĞA SÜRÜKLENİYOR: Bu kriz içerisinde halk, giderek derin bir yoksulluğa sürükleniyor. En temel ihtiyaç maddelerinin yüzde 100 zamlandığı bir geçinememe, barınamama krizinin giderek daha fazla derinleştiğini, 2024 yılında bu krizin daha fazla artacağını ifade edebiliriz. En önemlisi; kriz, emeğe yönelik saldırıların fırsatı hâline getiriliyor. Kamu emekçilerinin iş güvencesinin son kırıntılarının esnek, performansa dayalı çalışmayla, kamusal emeklilik ve sosyal güvenlik hakkımızın ortadan kaldırılmak istendiği bir orta vadeli programı, 2024 yılı bütçesi ile karşı karşıyayız. İzlenen bu baskı politikaları, bu kamu hizmetlerinin özelleştirme politikaları ve gerekli önlemler alınmadığı için 6 Şubat depreminde yitirdiğimiz yüz binlerce insanımızın yaşamı; 10 ayı geçmesine rağmen hâlâ bu kışı çadırlarda, konteynerlerde, sağlıksız ortamlarda suya, gıdaya erişememe sorunuyla karşı karşıyalar. Ucuz emek sömürüsü derinleştirilerek göçmenler üzerinde emek sömürüsü artırılmakta. Ülke, yabancı sermaye açısından uzun bir emek cenneti hâline getirilmek isteniyor. Göçmenlere, mültecilere yönelik saldırı, cinayet, ötekileştirme, düşmanlık politikaları artarak devam ediyor.
FATURA HEP EMEKÇİLERE KESİLİYOR: Bugün ülkemizde ekmek kadar ihtiyacımız olan demokrasinin, hukukun, adaletin, barışın sağlandığı bir ülke özlemimizi bastıran, hak arama yollarımızı kapatan, güvenlikçi politikalarla, insan hakları ihlalleriyle, darbelerle, sıkı yönetimlerle, KHK’lerle, OHAL’le, OHAL’i kalıcı hâle getiren otoriter, baskıcı rejimle fatura hep biz emekçilere, yoksul halkımıza kesiliyor. Sendikal hak ihlalleri, OHAL KHK’leriyle sorgusuz sualsiz, ihraçlar, açığa almalar, sürgünler, emekçileri biat etmeye zorlamaktadırlar. Bugün özgürlüğü ve bağımsızlığı elinden alınmak istenen özne bile sayılmayan, üretimde sömürülen, hiçe sayılan, işsiz bırakılan kadınlara en ağır fatura bu krizde çıkarılmaya çalışılıyor. İşte bugün burada, 81 ilde başlatmış olduğumuz bu mücadeleyi eğer biz büyütemezsek, birleştiremezsek yine kaybeden bizler olacağız. O açıdan da hepimize önemli görev ve sorumlulukların düştüğünü buradan KESK olarak tekrardan hatırlatmak, altını çizmek istiyoruz.
BİZİ BÖLMEYİ HEDEFLEYEN OYUNLARI BOŞA ÇIKARALIM: Eğer 14 ve 28 Mayıs süreçlerinde yaşamış olduğumuz bu motivasyon eksikliği ve kaybetmeyi yeniden yaşamak istemiyorsak fazla birleşmek, daha fazla yan yana gelmek, amasız, fakatsız asgari müştereklerde ortak mücadeleyi büyütmek zorundayız. Hepimiz biliyoruz ki üzerimize çöken karanlık bulutları dağıtarak emeğin, barışın, kardeşliğin dünyasını yakınlaştıracak laik, demokratik bir ülkeyi kuracak yegane güç bizleriz. Emeğimizi hedef alan saldırıların dalga dalga kıranı bizleriz. Emeğin birliği ve halkların kardeşliği için akıldan, bilimden yana, aydınlık bir gelecek için bugün umut biziz. Yeter ki kol kola, omuz omuza olalım. Yeter ki dünyanın en büyük toplumsallığı olarak bizi bölmeyi, parçalamayı hedef alan oyunları boşa çıkaralım. Birbirimize daha fazla kenetlenelim diye ifade etmek istiyorum. Yeter ki yaşadığımız bu ülkeye özlenen baharı, beklenen aydınlığı getirmek için birlikte mücadele edelim.
DEMOKRASİ MÜCADELESİNİ HEP BERABER BÜYÜTELİM: Bu karanlığı dağıtarak demokrasi, adalet ve barış mücadelesini hep birlikte büyütelim. Bu kışı bahara çevirecek olan tüm emekçileri buradan, yeniden selamlıyorum. Selam olsun demokrasi ve barış için mücadeleyi büyütenlere. Selam olsun bu topraklarda tüm baskılara rağmen özgürlük ve adalet mücadelesini yürütenlere. Selam olsun sendikal hak, özgürlükler mücadelesi verdikleri için sorgusuz sualsiz işinden, ekmeğinden edilen, ihraç edilen, sürgün edilen, tutsak edilen tüm kamu emekçilerine. Demokrasi mücadelesi yürüten tüm toplumsal kesimleri buradan KESK adına tekrardan selamlıyorum. Hoşça kalın, umutla kalın, mücadeleyle, sevgiyle kalın. Eğer biz birleşirsek başaracağız. Umudu, mücadeleyi, güveni yeniden büyütme zamanı diyorum.”
FİNCANCI: BİZİ GÖREVDEN ALDIKLARINI ZANNEDİYORLAR
Ankara 31. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin önceki gün üyelerinin görevden alınmasına karar verdiği Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı da mitingde yaptığı konuşmada şunları dile getirdi:
“Amaç dışı faaliyet nedeniyle bizi görevden aldıklarını zannediyorlar. Oysa bizim tarihimiz, onların bize tanımladığı amacın çok çok ötesindedir. Biz, tarih boyunca onlara göre amaç dışı faaliyetlerle yoğurulmuş bir meslek örgütüyüz. Çünkü ‘Özgürlükten tasarruf edilmez’ diyen abilerimiz, ablalarımız var bizim. Birlikte mücadele ettiğimiz, ‘Sağlıktan tasarruf edilmez’ diyenlerimizle beraber bu yollarda yürüdük. Özgürlük, adalet, demokrasi olmadığında toplumun sağlıklı olabilme olanağının olmadığını biliyoruz. O nedenle biz, bize tanımlanan o amaçların ötesinde halk sağlığını koruma görevimizin bilinciyle özgürlükler için de mücadele ediyoruz. Demokrasi için de mücadele ediyoruz. Adalet için de ve en başta barış için de mücadele ediyoruz. Barış olmadan insanların hayatta kalabilmesi, insanların sağlıklı bir yaşam sürdürebilmesi olanağı yok. İşte gözümüzün önünde Gazze’de olup bitenleri hep birlikte görüyoruz. Bunları izlemek değil, bunlar için mücadele etmek hepimizin sorumluluğudur.”
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.