Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Yılmaz Özdil: Milli mücadele bütün cepheleriyle sürüyor

Güncel 18.10.2020 - 10:15, Güncelleme: 28.11.2023 - 01:23 2213+ kez okundu.
 

Yılmaz Özdil: Milli mücadele bütün cepheleriyle sürüyor

Yılmaz Özdil, “Son Cüret” kitabını yazmak için 12 yıl çalıştığını, milyonlarca haber taradığını, binlerce resmi ve tarihi belge incelediğini, yüzlerce kitap okuduğunu, 23 bin sayfa not tuttuğunu açıkladı.Nitekim, kitapta sadece iki cümle yer bulan bir bilgi için bile ne kadar çok emek verdiği dikkatli bakışla fark ediliyor. Bu meşakkatli araştırma döneminin ardından en zoru ise kurguda kaosa mahal vermeden, puzzle parçalarını bir kuyumcu titizliğiyle birleştirmek, özet olarak hazırlanan kitabı duru, anlaşılır ve akıcı hale getirmek. Bence Yılmaz Özdilʹin büyük başarısının en çarpıcı sırrı, yüreklere dokunan söz ustalığı kadar, bu analitik ve matematiksel zekasına dayanıyor.“Son Cüret” kitabında uzun yıllardır baskılanan dip dalga halindeki sarsıcı gerçekleri derinliklerden çıkarıp bir tsunamiye dönüştüren Özdilʹle röportajımız devam ediyor.Kitapta şaşırdığım birçok olguyla karşılaştım. Bilmediğimiz ne çok şey varmış meğer. Ben de çalışırken hayretler içinde kaldığım pek çok bilgi edindim. Gördüm ki, bir sihirli el bunları öğrenmememiz için çaba harcamış. Bu kitapta yer alan bilgiler başta Türk Tarih Kurumu olmak üzere Türkiyeʹnin saygın kurumları ve insanları tarafından kayda geçirilmiş ama topluma aktarılmamış. Eğitim müfredatımıza dahil edilmemiş, popüler kültürün bir parçası olarak gençlere, yeni nesillere aktarılması neredeyse engellenmiş. Şöyle örneklendirebilirim: Mesela, Myanmarʹa gönderilen esirlerimiz var. Türk toplumu evlatlarının bu ülkeye esir olarak gittiğini bilmiyor. Ama bu toplumun çok çok önemli bir bölümü Kwai Köprüsü filmini ezbere biliyor. Çünkü, İngiliz ya da Amerikan aydınları kendi toplumlarına bunu aktarabilmek için sinemayı kullanmış. Biz ise özellikle kullanmamışız. Rusyaʹnın elindeki esirlerimizi Vladivostokʹtan İstanbulʹa taşırken Egeʹde alıkonulan Japon gemisinin kaptanı Çomora var. Yedi buçuk ay direnerek esirleri Yunanistanʹa teslim etmiyor. Dustin Hoffman, Steve Mc Queenʹin oynadığı Kelebek filmindeki birebir örneğin yaşandığı Polis Cemil var. Buradan alınıp Fransız guyanası olan Şeytan Adasıʹna mahkum olarak gönderilmiş. Başka ülkeler bu tür olguları çektikleri filmlerle Oscarʹlık hale getiriyorlar, bizim ise Cemilʹden haberimiz bile olmamış. Bunun gibi binlerce roman, yüzlerce film çekilmesi lazım. Bir sihirli el bunları öğrenmeyelim diye çaba harcamış. Trabzonʹda Türklerʹe Pontus zulmü yaptılar, Yunanlar Egeʹde 400 bin Türkʹün canına mal olan soykırım yaptı. Yunan işgal askerlerinin Türk kadınlarına ettiği tecavüzün haddi hesabı yok. Antep, Urfa, Maraşʹta Fransızlar soykırım yaptı, Kars, Iğdır, Erzurumʹda Ermeniler soykırım yaptı. Türklerʹi o bölgelerden yok etmek için sistematik olarak yaptılar. Ama bunlarla ilgili neredeyse konuşmak bile suçken, Türk Milletiʹni suçlayan yüzlerce yalan soykırım filmi çekiliyor. Allah ömür verirse bu kitabı biz film haline de getireceğiz. Kitabı okurken şunu da fark ettim: Ülkemizde 100 yıl önce yaşananlarla bugün yaşananlar ne kadar çok benziyor…O dönemde yaşadığımız pek çok sıkıntı birebir bugün de var. Vatan hainleriyle, işbirlikçileriyle, emperyalizmin kuklalarıyla, dahili bedhahlarıyla Milli Mücadele devam ediyor aslında. Emperyalizmin bu topraklardaki emelleri aynen devam ediyor. Kendilerini şeyh ilan eden CIA maşası cemaatçilerle, tarikatçılarla devam ediyor. Kullandıkları tipler de aynı modelde. Televizyonlarda vatan, millet, din, imandan bahseden ama aslında emperyalizmin uşaklığını yapan tipler birebir aynı. Bu çerçevede baktığımızda Atatürkʹün Gençliğe Hitabeʹdeki isabet oranının yüzde 100 olduğunu görüyoruz. Seslenişinde “Bunlar başınıza gelecek” dedikleri başımıza geldi. Buna karşın, hiçbir yerden emir almadan gönüllü olarak Kuvayı Milliyeʹye katılma cesareti ve duyarlılığını gösteren vatandaşların bugün de elini taşın altına koyduğunu görüyoruz. Son Cüretʹi okuyan herkes görecek ki, Kurtuluş Savaşıʹnın silahlı bölümü bitmiştir, silahsız bölümü kesintisiz devam etmektedir. Milli Mücadeleʹnin devam ettiği tespitiniz çok önemli. Peki Türkiyeʹnin içine sürüklendiği karanlık girdaptan çıkış yolu nedir?Ben gazeteci olarak kendi payıma bütün iftira ve linç kampanyalarını, yalanları, hakaretleri suç duyurularını göze alarak Milli Mücadeleʹyi yüceltmek için elimden geleni yapıyorum. Herkes Kuvayı Milliye ruhuyla üzerine düşeni yapsın. Bugün hala Atatürkʹün çıkıp gelmesini, ülkeyi kurtarmasını bekleyenler var. Halbuki Atatürk görevini yaptı ve aslında ne yapmamız gerektiğini Nutuk ve Gençliğe Hitabe başta olmak üzere bize anlattı. Çıkış yolu ancak Atatürkʹün çizdiği çağdaş medeniyet yoludur, Cumhuriyetʹin kurucu ayarlarına dönmek, Türk aydınlanmasının temel felsefesine sarılmaktır. Bireyi, beyni özgürleştiren, akıldan, bilimden, sanattan, kültürden, çağdaşlıktan yana olmaktır çıkış yolu.Tarihsel sorumluluk altında olan muhalefet partileri hakkındaki düşünceniz nedir?Tabii muhalefet partilerine de ciddi görevler düşüyor. Görevlerinin çok zor olduğunu görüyoruz. Çünkü hiçbir ahlaki kuralı tanımayan, vatan-millet çıkarını asla düşünmeyen, kendi çıkarı için her şeyi yapmaktan çekinmeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Mustafa Kemal ve arkadaşları, o zaman çok az sayıda eğitimli insanı örgütleyerek başarmıştı. Bugün görüyoruz ki cehaleti örgütlemiş vaziyetteler. Örgütlü cehaletle mücadele edebilmenin tek yolu akıldan, bilimden, kültürden, sanattan geçer. Bizi çekmeye çalıştıkları avam, vasat, küfürden iftiradan oluşan gayya kuyusuna değil, asıl bulunmamız gereken akıl, bilim, sanat, kültür tarafında olmamız gerekiyor. Adam kırmızı ışıkta geçiyor diye kırmızı ışıkta geçmemeliyiz, adam yalan söyleyip başarılı oluyor diye yalan söylememeliyiz, dini, etnik kökenleri, mezhepleri kullanarak başarılı oluyor diye bunları kullanmamalıyız. Atatürk Devrimleriʹnden, Türkiye Cumhuriyetiʹnin kuruluş felsefesinden asla ayrılmamalıyız. Tek kurtuluş yolu bizatihi Mustafa Kemalʹin hayat hikayesidir, Milli Mücadeleʹdir.Umutlu musunuz?Ben, her şerde hayır var misali, bu yaşanan olumsuzlukların olumlu sonuçlar doğurduğunu görüyorum. Gençlerimizin, “siyasetle ilgilenmiyor” diye suçladığımız Y ve Z kuşağının, yaşadıkları dünyayla, Türkiye gerçekleriyle, tarihle son derece yakından ilgilendiklerini görüyorum. Bizim kuşağımıza oranla gençlerimizin çok daha fazla kitap okuduklarını ve bu oranların giderek arttığını görüyorum. Ulusal bayramlarda, Anıtkabirʹde gençlerin ezici çoğunlukta olduğunu görüyorum. Atatürkʹe saldırılar arttıkça bu topraklardaki Atatürkçülerʹin sayısının arttığını görüyorum. Atatürkʹün 19. Yüzyılʹdan 21. Yüzyılʹa geçmeyi başaran dünyadaki tek lider olmasının sebebi, bu topluma herhangi bir ideolojiyi dayatmamasından ve beyni özgürleştirmesinden, bireyi özgürleştirmesinden, kadın-erkek eşitliğinden ve çağdaşlıktan kaynaklanıyor. Çağdaşlık geri döndürülemiyor. Son 10-15 senedir Türk Milletiʹnin uğradığı saldırıya dünyada bir başka milletin dayanabilmesi mümkün değil. Emperyalizm, işbirlikçileriyle beraber bu toplumun üzerine inanılmaz bir güçle saldırıyor ama yapabildikleri sadece bu. Türk Milleti bu inanılmaz kumpas, iftira ve linç saldırılarına rağmen güçlenerek yoluna devam ediyor. Aslında Bandırma Vapuruʹnun rotası doğru yönde ilerliyor. Bu çektiğimiz çilelerin Türkiyeʹdeki aydınlanmanın artmasına vesile olduğunu düşünüyorum.Badirelerle dolu bu süreç bizi çağdaş demokrasiye mi götürür mü? Şüphesiz öyle. Mustafa Kemal Atatürkʹü ve Kuvayı Milliyeʹyi karamsarlığa düştüğümüz her saniye hatırlamak bize güç verecektir, umut olacaktır. İmkansızı başaran bir millete aidiz, o nedenle ne korkacak, ne karamsarlığa düşecek bir durum var. Endişelenmeliyiz ama diri durmalıyız. Hepsi bu. Daima demokrasi, daima cumhuriyet kazanacak. Bu konuda hiçbir şüphem yok.***Uzun zamandır trol ordularına size yönelik sistematik psikolojik harekat yaptırıldığını görüyoruz. Bu saldırıların sebebi nedir?Basit bir sebebe dayanıyor: Bugün Türkiyeʹde en çok okunan gazete 300 bin civarında satıyor. Benim günlük okunma oranım 5 milyonun üzerinde. Yazdıklarımızın toplumda karşılık bulması bizi doğal hedef haline getiriyor. Bunlar zannediyorlar ki ben yazmazsam toplumun haberi olmayacak. Bu aslında günümüzün sosyal medya gerçeğinden, dijital bir çağda yaşadığımızdan haberlerinin olmadığını gösteriyor. Aslında trol ordusu kurup, birtakım insanlara saldırarak toplumun susacağını, sineceğini, bilgi sahibi olamayacağını düşünenler bu çağda yaşamayan, gerçekten çok geride kalmış, dünya gerçeklerinin farkında olmayan insanlar. Mesela bugün Sözcü Gazetesiʹne yönelik saldırılar, faaliyetler… Zannediliyor ki SÖZCÜ olmasa her şey yoluna girecek. Halbuki SÖZCÜ olmasa bayrağı daha yükseğe taşıyabilecek bir gazete illaki çıkacaktır. Trol orduları saldırdıklarına kişisel olarak belki zarar verebilir ama o fikirlere zarar veremez. Bunu şuna benzetiyorum: Hepimiz biliriz ki, yobaz eline çekiç alır, gider, parkta ilk gördüğü Atatürk büstünün kafasını kırar. O büstü kırdığında Atatürkʹün fikirlerini kırabileceğini düşünür. Bugünkü trol saldırıları da o elindeki çekiçle dolaşan, kafaları çalışmayan, ilkel varlıklardır. Bunları parayla tutup toplumun üstüne salan zihniyet de aslında aynı ilkelliğe sahip.“M. Kemal” ve “Son Cüret” kitaplarınızın ardından saldırılar daha da arttı.Biz bu kitapları satılsın diye yazmıyoruz, okunsun diye yazıyoruz. Bu kadar linç ve karalama kampanyasına rağmen kitapların milyon tirajlara erişmesinin sebebi de yazarla okur arasındaki samimi ilişkiden kaynaklanıyor. Biz bu kitapları kaynak yaratıp özellikle ekonomik olarak satın alması mümkün olmayan gençlerimize, öğrencilerimize, Anadolu köylerimizdeki öğretmenlerimize ücretiz ulaştırabilmek için yapıyoruz. Elbette verdiğimiz emeğin karşılığında bir gelir elde edeceğiz, neticede ben gazeteciyim, gazeteden aldığım maaşımla ve kitap gelirlerimle yaşıyorum. Şüphesiz bu böyle. Ama bunların yazılmasının temel sebebi satılsın diye değil, okunsun diyedir. Zaten bu kadar saldırıya uğramasının esas sebebi de bu. Engellemeye çalışıyorlar. Mustafa Kemal hakkında yazılmış binin üzerinde değerli kitap var ama saldırıya uğrayan tek kitap bizim kitap. Çünkü topluma ulaşma noktasında en yüksek başarıya ulaştı. Bunu bir tehdit olarak görüyorlar. Ben bir Kuvayı Milliyeci olarak milli eğitim müfredatından çıkarılan olguları ve kavramları okulların kütüphanesine ve evlere soktuğum için hedef haline getiriliyorum. Bundan da çok memnunum.(Sözcü)

Yılmaz Özdil, “Son Cüret” kitabını yazmak için 12 yıl çalıştığını, milyonlarca haber taradığını, binlerce resmi ve tarihi belge incelediğini, yüzlerce kitap okuduğunu, 23 bin sayfa not tuttuğunu açıkladı.Nitekim, kitapta sadece iki cümle yer bulan bir bilgi için bile ne kadar çok emek verdiği dikkatli bakışla fark ediliyor. Bu meşakkatli araştırma döneminin ardından en zoru ise kurguda kaosa mahal vermeden, puzzle parçalarını bir kuyumcu titizliğiyle birleştirmek, özet olarak hazırlanan kitabı duru, anlaşılır ve akıcı hale getirmek. Bence Yılmaz Özdilʹin büyük başarısının en çarpıcı sırrı, yüreklere dokunan söz ustalığı kadar, bu analitik ve matematiksel zekasına dayanıyor.“Son Cüret” kitabında uzun yıllardır baskılanan dip dalga halindeki sarsıcı gerçekleri derinliklerden çıkarıp bir tsunamiye dönüştüren Özdilʹle röportajımız devam ediyor.Kitapta şaşırdığım birçok olguyla karşılaştım. Bilmediğimiz ne çok şey varmış meğer. Ben de çalışırken hayretler içinde kaldığım pek çok bilgi edindim. Gördüm ki, bir sihirli el bunları öğrenmememiz için çaba harcamış. Bu kitapta yer alan bilgiler başta Türk Tarih Kurumu olmak üzere Türkiyeʹnin saygın kurumları ve insanları tarafından kayda geçirilmiş ama topluma aktarılmamış. Eğitim müfredatımıza dahil edilmemiş, popüler kültürün bir parçası olarak gençlere, yeni nesillere aktarılması neredeyse engellenmiş. Şöyle örneklendirebilirim: Mesela, Myanmarʹa gönderilen esirlerimiz var. Türk toplumu evlatlarının bu ülkeye esir olarak gittiğini bilmiyor. Ama bu toplumun çok çok önemli bir bölümü Kwai Köprüsü filmini ezbere biliyor. Çünkü, İngiliz ya da Amerikan aydınları kendi toplumlarına bunu aktarabilmek için sinemayı kullanmış. Biz ise özellikle kullanmamışız. Rusyaʹnın elindeki esirlerimizi Vladivostokʹtan İstanbulʹa taşırken Egeʹde alıkonulan Japon gemisinin kaptanı Çomora var. Yedi buçuk ay direnerek esirleri Yunanistanʹa teslim etmiyor. Dustin Hoffman, Steve Mc Queenʹin oynadığı Kelebek filmindeki birebir örneğin yaşandığı Polis Cemil var. Buradan alınıp Fransız guyanası olan Şeytan Adasıʹna mahkum olarak gönderilmiş. Başka ülkeler bu tür olguları çektikleri filmlerle Oscarʹlık hale getiriyorlar, bizim ise Cemilʹden haberimiz bile olmamış. Bunun gibi binlerce roman, yüzlerce film çekilmesi lazım. Bir sihirli el bunları öğrenmeyelim diye çaba harcamış. Trabzonʹda Türklerʹe Pontus zulmü yaptılar, Yunanlar Egeʹde 400 bin Türkʹün canına mal olan soykırım yaptı. Yunan işgal askerlerinin Türk kadınlarına ettiği tecavüzün haddi hesabı yok. Antep, Urfa, Maraşʹta Fransızlar soykırım yaptı, Kars, Iğdır, Erzurumʹda Ermeniler soykırım yaptı. Türklerʹi o bölgelerden yok etmek için sistematik olarak yaptılar. Ama bunlarla ilgili neredeyse konuşmak bile suçken, Türk Milletiʹni suçlayan yüzlerce yalan soykırım filmi çekiliyor. Allah ömür verirse bu kitabı biz film haline de getireceğiz. Kitabı okurken şunu da fark ettim: Ülkemizde 100 yıl önce yaşananlarla bugün yaşananlar ne kadar çok benziyor…O dönemde yaşadığımız pek çok sıkıntı birebir bugün de var. Vatan hainleriyle, işbirlikçileriyle, emperyalizmin kuklalarıyla, dahili bedhahlarıyla Milli Mücadele devam ediyor aslında. Emperyalizmin bu topraklardaki emelleri aynen devam ediyor. Kendilerini şeyh ilan eden CIA maşası cemaatçilerle, tarikatçılarla devam ediyor. Kullandıkları tipler de aynı modelde. Televizyonlarda vatan, millet, din, imandan bahseden ama aslında emperyalizmin uşaklığını yapan tipler birebir aynı. Bu çerçevede baktığımızda Atatürkʹün Gençliğe Hitabeʹdeki isabet oranının yüzde 100 olduğunu görüyoruz. Seslenişinde “Bunlar başınıza gelecek” dedikleri başımıza geldi. Buna karşın, hiçbir yerden emir almadan gönüllü olarak Kuvayı Milliyeʹye katılma cesareti ve duyarlılığını gösteren vatandaşların bugün de elini taşın altına koyduğunu görüyoruz. Son Cüretʹi okuyan herkes görecek ki, Kurtuluş Savaşıʹnın silahlı bölümü bitmiştir, silahsız bölümü kesintisiz devam etmektedir. Milli Mücadeleʹnin devam ettiği tespitiniz çok önemli. Peki Türkiyeʹnin içine sürüklendiği karanlık girdaptan çıkış yolu nedir?Ben gazeteci olarak kendi payıma bütün iftira ve linç kampanyalarını, yalanları, hakaretleri suç duyurularını göze alarak Milli Mücadeleʹyi yüceltmek için elimden geleni yapıyorum. Herkes Kuvayı Milliye ruhuyla üzerine düşeni yapsın. Bugün hala Atatürkʹün çıkıp gelmesini, ülkeyi kurtarmasını bekleyenler var. Halbuki Atatürk görevini yaptı ve aslında ne yapmamız gerektiğini Nutuk ve Gençliğe Hitabe başta olmak üzere bize anlattı. Çıkış yolu ancak Atatürkʹün çizdiği çağdaş medeniyet yoludur, Cumhuriyetʹin kurucu ayarlarına dönmek, Türk aydınlanmasının temel felsefesine sarılmaktır. Bireyi, beyni özgürleştiren, akıldan, bilimden, sanattan, kültürden, çağdaşlıktan yana olmaktır çıkış yolu.Tarihsel sorumluluk altında olan muhalefet partileri hakkındaki düşünceniz nedir?Tabii muhalefet partilerine de ciddi görevler düşüyor. Görevlerinin çok zor olduğunu görüyoruz. Çünkü hiçbir ahlaki kuralı tanımayan, vatan-millet çıkarını asla düşünmeyen, kendi çıkarı için her şeyi yapmaktan çekinmeyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Mustafa Kemal ve arkadaşları, o zaman çok az sayıda eğitimli insanı örgütleyerek başarmıştı. Bugün görüyoruz ki cehaleti örgütlemiş vaziyetteler. Örgütlü cehaletle mücadele edebilmenin tek yolu akıldan, bilimden, kültürden, sanattan geçer. Bizi çekmeye çalıştıkları avam, vasat, küfürden iftiradan oluşan gayya kuyusuna değil, asıl bulunmamız gereken akıl, bilim, sanat, kültür tarafında olmamız gerekiyor. Adam kırmızı ışıkta geçiyor diye kırmızı ışıkta geçmemeliyiz, adam yalan söyleyip başarılı oluyor diye yalan söylememeliyiz, dini, etnik kökenleri, mezhepleri kullanarak başarılı oluyor diye bunları kullanmamalıyız. Atatürk Devrimleriʹnden, Türkiye Cumhuriyetiʹnin kuruluş felsefesinden asla ayrılmamalıyız. Tek kurtuluş yolu bizatihi Mustafa Kemalʹin hayat hikayesidir, Milli Mücadeleʹdir.Umutlu musunuz?Ben, her şerde hayır var misali, bu yaşanan olumsuzlukların olumlu sonuçlar doğurduğunu görüyorum. Gençlerimizin, “siyasetle ilgilenmiyor” diye suçladığımız Y ve Z kuşağının, yaşadıkları dünyayla, Türkiye gerçekleriyle, tarihle son derece yakından ilgilendiklerini görüyorum. Bizim kuşağımıza oranla gençlerimizin çok daha fazla kitap okuduklarını ve bu oranların giderek arttığını görüyorum. Ulusal bayramlarda, Anıtkabirʹde gençlerin ezici çoğunlukta olduğunu görüyorum. Atatürkʹe saldırılar arttıkça bu topraklardaki Atatürkçülerʹin sayısının arttığını görüyorum. Atatürkʹün 19. Yüzyılʹdan 21. Yüzyılʹa geçmeyi başaran dünyadaki tek lider olmasının sebebi, bu topluma herhangi bir ideolojiyi dayatmamasından ve beyni özgürleştirmesinden, bireyi özgürleştirmesinden, kadın-erkek eşitliğinden ve çağdaşlıktan kaynaklanıyor. Çağdaşlık geri döndürülemiyor. Son 10-15 senedir Türk Milletiʹnin uğradığı saldırıya dünyada bir başka milletin dayanabilmesi mümkün değil. Emperyalizm, işbirlikçileriyle beraber bu toplumun üzerine inanılmaz bir güçle saldırıyor ama yapabildikleri sadece bu. Türk Milleti bu inanılmaz kumpas, iftira ve linç saldırılarına rağmen güçlenerek yoluna devam ediyor. Aslında Bandırma Vapuruʹnun rotası doğru yönde ilerliyor. Bu çektiğimiz çilelerin Türkiyeʹdeki aydınlanmanın artmasına vesile olduğunu düşünüyorum.Badirelerle dolu bu süreç bizi çağdaş demokrasiye mi götürür mü? Şüphesiz öyle. Mustafa Kemal Atatürkʹü ve Kuvayı Milliyeʹyi karamsarlığa düştüğümüz her saniye hatırlamak bize güç verecektir, umut olacaktır. İmkansızı başaran bir millete aidiz, o nedenle ne korkacak, ne karamsarlığa düşecek bir durum var. Endişelenmeliyiz ama diri durmalıyız. Hepsi bu. Daima demokrasi, daima cumhuriyet kazanacak. Bu konuda hiçbir şüphem yok.***Uzun zamandır trol ordularına size yönelik sistematik psikolojik harekat yaptırıldığını görüyoruz. Bu saldırıların sebebi nedir?Basit bir sebebe dayanıyor: Bugün Türkiyeʹde en çok okunan gazete 300 bin civarında satıyor. Benim günlük okunma oranım 5 milyonun üzerinde. Yazdıklarımızın toplumda karşılık bulması bizi doğal hedef haline getiriyor. Bunlar zannediyorlar ki ben yazmazsam toplumun haberi olmayacak. Bu aslında günümüzün sosyal medya gerçeğinden, dijital bir çağda yaşadığımızdan haberlerinin olmadığını gösteriyor. Aslında trol ordusu kurup, birtakım insanlara saldırarak toplumun susacağını, sineceğini, bilgi sahibi olamayacağını düşünenler bu çağda yaşamayan, gerçekten çok geride kalmış, dünya gerçeklerinin farkında olmayan insanlar. Mesela bugün Sözcü Gazetesiʹne yönelik saldırılar, faaliyetler… Zannediliyor ki SÖZCÜ olmasa her şey yoluna girecek. Halbuki SÖZCÜ olmasa bayrağı daha yükseğe taşıyabilecek bir gazete illaki çıkacaktır. Trol orduları saldırdıklarına kişisel olarak belki zarar verebilir ama o fikirlere zarar veremez. Bunu şuna benzetiyorum: Hepimiz biliriz ki, yobaz eline çekiç alır, gider, parkta ilk gördüğü Atatürk büstünün kafasını kırar. O büstü kırdığında Atatürkʹün fikirlerini kırabileceğini düşünür. Bugünkü trol saldırıları da o elindeki çekiçle dolaşan, kafaları çalışmayan, ilkel varlıklardır. Bunları parayla tutup toplumun üstüne salan zihniyet de aslında aynı ilkelliğe sahip.“M. Kemal” ve “Son Cüret” kitaplarınızın ardından saldırılar daha da arttı.Biz bu kitapları satılsın diye yazmıyoruz, okunsun diye yazıyoruz. Bu kadar linç ve karalama kampanyasına rağmen kitapların milyon tirajlara erişmesinin sebebi de yazarla okur arasındaki samimi ilişkiden kaynaklanıyor. Biz bu kitapları kaynak yaratıp özellikle ekonomik olarak satın alması mümkün olmayan gençlerimize, öğrencilerimize, Anadolu köylerimizdeki öğretmenlerimize ücretiz ulaştırabilmek için yapıyoruz. Elbette verdiğimiz emeğin karşılığında bir gelir elde edeceğiz, neticede ben gazeteciyim, gazeteden aldığım maaşımla ve kitap gelirlerimle yaşıyorum. Şüphesiz bu böyle. Ama bunların yazılmasının temel sebebi satılsın diye değil, okunsun diyedir. Zaten bu kadar saldırıya uğramasının esas sebebi de bu. Engellemeye çalışıyorlar. Mustafa Kemal hakkında yazılmış binin üzerinde değerli kitap var ama saldırıya uğrayan tek kitap bizim kitap. Çünkü topluma ulaşma noktasında en yüksek başarıya ulaştı. Bunu bir tehdit olarak görüyorlar. Ben bir Kuvayı Milliyeci olarak milli eğitim müfredatından çıkarılan olguları ve kavramları okulların kütüphanesine ve evlere soktuğum için hedef haline getiriliyorum. Bundan da çok memnunum.(Sözcü)

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ilksozgazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.