Sadece filmlerde olur sanıyordum. Japonya’da ev hapsinde tutulan Nissan’ın eski CEO’su Carlos Ghosn gerçekleştirdi. 26 kamerayla izlenen, 3 nöbetçinin olduğu evden kaçtı. Üzerinde hava delikleri bulunan bir müzik kutusunun içinde Japonya’dan uçağa bindi. 30 Aralık’ta İstanbul’a vardı. İşbirlikçileri sayesinde kutudan çıkıp başka bir uçakla Beyrut’a giderek kurtuldu. Dünyanın konuştuğu olayda yolsuzluk bahane miydi? Olayın ardında Ghosn’un söylediği gibi Nissan’daki Japon sermayesi ile Fransız sermayesinin savaşı mı vardı? Kuşkusuz olay daha çok konuşulacak.
Hikâyeyi irdelerken başka bir dosya ile karşılaştım. Kahramanı yine uluslararası bir yönetici, mekân ise yine bizim artık giremediğimiz İstanbul Atatürk Havalimanı’ydı. Hikâye bugüne kadar basından gizli tutulmuştu.
Basit hırsızlıktan gözaltına alınan finansçı
Size önce Hobart Lee Epstein’den bahsedeyim. Evet, ismi bile Doğu ile Batı’nın sentezi kokuyor. Çünkü öyle. 18 Ocak 1957’de doğan Epstein, Kore kökenli ABD vatandaşıydı. Amerikalı bir aileye evlatlık verilmişti. Şikago’da büyütülmüş, Kaliforniya ve Los Angelas’ta üniversite eğitimi almıştı. Amerika, Avrupa ve Asya’da 30 yıldan fazla uluslararası bankacılık yapmıştı. Özgeçmişinde Goldman Sachs gibi ünlü şirketlerin üst düzey yöneticiliği olan Epstein, Tongyang Menkul Değerler AŞ’den 2012’de ayrıldıktan sonra Lodestone Partner’ı kurmuştu. Kore Yatırım Holding’in yönetim kurulu üyesiydi. Kore-Çin Kültürel Birliği’nin başkan yardımcılığını yürütüyordu. Dünya Ekonomik Forumu dahil birçok toplantıda konuşmacıydı.
Hayat, parası olanlara kendilerini övmek için yeteri kadar fırsat verir. Biz, özgeçmişini bırakıp Türkiye’ye uzanan öyküye gelelim.
Epstein’ın oğlu bir Türk kızını sevdi. Evlenip Ankara’ya yerleşmişlerdi. Epstein, zaman zaman gelip ailesini görüyordu. 22 Aralık 2016 günü de İstanbul’a bunun için indi. Pasaport kontrolüne geldiğinde ise hayatını değiştiren olay yaşandı. Polis, Epstein’a hakkında yakalama kararı olduğunu, gözaltına alındığını söyledi. Suçlama hırsızlıktı. Epstein, Mersin’de bir arabanın camını kırarak içindekileri çalmakla suçlanıyordu.
Türkçe bilmiyordu, çevirmen yoktu. Bir bölmeye konuldu. Önden, yandan fotoğrafları çekildi. Parmak izi alındı. Türk gelinini arayarak gözaltında olduğunu haber verebildi. Yakınları Epstein’ı kurtarmak için harekete geçti.
Sahte pasaportla etkinleştirilen hat
Ünlü bir iş insanı basit hırsızlıkla suçlanıyordu. Herkesin kafası karışmıştı. Ama karmaşık hikâye neyse ki çözülebildi.
Epstein, Türkiye’ye geldiğinde havalimanında stand kuran iletişim şirketlerine gidiyor, pasaportuyla başvuruyor, kendisi adına kontörlü hat alıyordu. Türkiye’de olduğu sürece daha ucuza geldiği için kullandığı hat kimi zaman hareketsizlikten iptal oluyor, bu durumda işlemi tekrar ediyordu.
21 Ağustos 2014’te Türkiye’ye geldiğinde de aynısını yaptı. “3241” ile biten hattı Türk Telekom gişesinden satın aldı. 5 Eylül 2014 tarihinde Türkiye’den ayrılana kadar, daha sonra 22 Aralık 2014 - 21 Ocak 2015 arasındaki sonraki ziyaretinde de kullanmaya devam etti. 16 Eylül 2015’te Türkiye’ye döndüğünde, aynı gişeden, hattının 180 gün kullanılmadığı için iptal edildiğini öğrendi. Yeni bir hat alıp yoluna devam eden Epstein’ın bilmediği bir şey vardı. O da Türkiye’de hırsızlık ve yolsuzluk sisteminin sandığından çok daha karmaşık olduğu.
Türkiye’deki çeteler, iletişim şirketlerindeki işbirlikçileriyle kapanan bu hatları takip ediyorlardı. Özellikle yabancılar üzerine kayıtlı olanlar “sarı çizmeli Mehmet Ağa” durumundaydı. O nedenle daha işlevliydi.
Epstein’ın kapanan hattı, 28 Temmuz 2015’te Türk Telekom’da yeniden etkinleştirilmiş, 31 Temmuz 2015’te ise Turkcell’e taşınmıştı. Bütün bunları ise Epstein’ın adını taşıyan ama vatandaşı olduğu ülke (ABD) dahil hiçbir bilgisi uyuşmayan sahte bir pasaportla (Avustralya) yapmışlardı.
Çalıntı telefonlara takılıyor
Peki, bunu neden yaptılar?
5 Ağustos 2015 tarihinde, Mersin’de bir arabanın camını kırarak iki cep telefonu ve 1500 lirayı çalan hırsızlar, yakalanmamak için çaldıkları telefona Epstein adına açtıkları hattı takarak rahatça kullanmışlardı. Hırsızlık soruşturması “Hobart Lee Epstein” adına Mersin Asliye Ceza Mahkemesi’nin yakalama kararı vermesiyle sürmüştü. Olaylardan habersiz Türkiye’ye oğlunu görmeye gelen Epstein ise gözaltına alınmıştı. Hayatında hiç Mersin’e gitmediğini, suç olaylarının yaşandığı tarihlerde Türkiye’de bile olmadığını ispatladı. Sonunda neyse ki serbest kaldı.
Olay sayesinde anlaşıldı ki Epstein adına kayıtlı ve kapanmış başka hatlar da sahte pasaportla kullanılmıştı. Epstein, başına gelen talihsiz olayın peşine düşmüş ve sorumlulardan şikâyetçi olmuştu. Haklı olarak şunu söylüyordu: “Hem Türk Telekom hem de Turkcell içinde birisinin işbirliği olmadan, sahte ve geçersiz Avustralya pasaportunu kullanarak GSM numarasını 3 gün sonra Turkcell’e devretmesi mümkün olamaz. Dikkatle inceleyen birisi, Hobart Lee Epstein’ın adı dışında, sahte ve geçersiz pasaportta yer alan diğer tüm bilgilerin, Türk Telekom’a verdiğim imzalı bilgilerden farklı olduğunu görecektir. Yetkisiz Kişilerin doğum tarihi, uyruğu ve fiziksel özellikleri verdiğim imzalı bilgilerden farklıdır.”
Kapanan hatlar kimlerin eline geçiyor
2016’nın aralık ayında yaşadığı olayı yıllar sonra ise şöyle anlatıyordu:
“3 yıl sonra bile, o tarihte yaşadığım aşağılayıcı ve korkutucu deneyimin üstesinden gelmeye çalışıyorum. Haksız yere gözaltına alındığımı hissediyorum. Çünkü yakalama kararı, ben yani Amerikan vatandaşına yönelik olmayıp, Avustralya vatandaşı olan sahte Hobart Lee Epstein'a ilişkindir. Ayrıca sahte ve geçersiz pasaportta yer alan fotoğraf, Avrupa görünümlü bir adamdı. Ben, aslen Kore kökenli bir Asyalıyım ve Amerika Birleşik Devletleri'nde evlat edinildim ve bu yüzden soyadım Epstein'dır. Sahte ve geçersiz Avustralya pasaportundaki doğum tarihi de verdiğim imzalı bilgiden farklıydı. Eğer havaalanı polisi, yakalama kararındaki bilgileri karşılaştırsaydı, aradıkları kişinin ben olmadığımı anlardı.”
Nissan CEO’sunun kaçışı sayesinde Türk havaalanlarındaki güvenlik açığını görmüş olduk. Epstein’ın hikâyesi ise bize daha korkutucu bir uyarıda bulunuyor. Türkiye’de milyonlarca kapanmış telefon hattı, hangi çetelerin elinde, ne tür suçlarda kullanılıyor acaba? Her ay fatura kesmeyi iyi bilen şirketler ya da hırsızlığı “sıradan vaka” sayan devlet, çetelerin işbirlikçilerinin peşine düşüyor mu?